Kültür Çatışması

Birkaç konuya değineceğim.

Türkiye’de gelişen basketbol ve onun ters paralelinde gerileme dönemine giren futbol.

Basketbol taraftarları analarının karnından basketbolu bilerek doğmuyorlar.

”Taraftarlık” denildiğinde akla hemen futbolun geldiği ülkemizde, futbol tabanlı basketbol taraftarı olmamak çok düşük bir ihtimal.

Hepimiz küçüklükten beri dört büyük kulüpten birini desteklemiş ve kulüp yöneticilerinin ”amatör branş” dedikleri ve toplumda da ”amatör” olarak algılanmasına neden olan basketbol maçlarını televizyondan izlerdik.

Ancak ”yaa abi sadece son dakikaları izleriz aç futbol maçını” cümleleri arasında hep maçın son anlarını izleyebilirdik.

”12 dev adamla” artık kesin olarak gündeme geldi basketbol, iki üç yıl sürdü modası.Basketbol okulları açıldı.Bir hevesle herkes çocuğunu bu kurslara gönderdi.

Bir zaman sonra o heveste bitti.Yine futbola döndü insanlar.Basketbol zevksiz bir spor olarak raflardaki yerini aldı insanların gözünde.

Futbolda, profesyonel liglerde mücadele eden Anadolu takım taraftarları oluştu zamanla.

Geçen yıllar bu taraftar gruplarını kemikleştirdi.

 

 

Yıllar geçti, bu Anadolu takımları eski başarısını kaybetti ve amatör liglere düştüler.Ancak bu takımların taraftarları ortadan kaybolmadı.Bir kısmı amatör maçlara gitmeye devam etti,bir kısmı tuttuğu dört büyüklere odaklanmayı tercih etti.

Azınlık, dört büyüklerle bağını tamamen kopararak kendi şehrinin takımını tutmaya devam etti.Diğer kısım ise her iki takımı da desteklemeyi tercih etti.

Sponsorların artık futbol kadar gözde haline geldiği basketbol, yeniden gündeme geliyordu yavaş yavaş.

Bölgesel liglerde küçük maceralar için kurulan firma ve belediye kulüpleri kısa zamanda başarı sağlayınca ”başarı odaklı taraftar” profili oluştu.

Bu profil, önceden futbol seyircisi olan ama takımları amatör düşmüş kişilerden oluşuyordu.

Bölgesel veya 3. ligde mücadele eden takımın maçlarına gitmektense amatörde mücadele eden futbol takımlarının maçlarına gitmeyi tercih ettiler hep.

Basketbol onlar için hep ”amatör” bir branş olacaktı.Taa ki basketbol takımı 1.veya 2. lige çıkana kadar.”Başarı odaklı” taraftar kitlesi birdenbire ortaya çıkarak salonları doldurmayı başladı.

 

 

Günler oldu ki kendi futbol takımlarının maçlarına değil basketbol maçlarına gelmeye başladılar.Yavaşça basketbolu öğrendiler ve zevk almaya başladılar.

Anlattığım taraftar kitlesi şu anda salonları dolduran kişilerin yaklaşık %80′ine tekabül ediyor.

Yani futbolun gölgesinde yetişen bir ağaç gibi yavaş yavaş ortaya çıkan basketbol, bazı Anadolu şehirlerinde futbolun önüne geçiyordu.

Ancak bu popülerlik o şehir takımının başarısı ile üst liglere çıkmasıyla oluşuyordu.

Geri kalan %20 ise basketbolu hayatı boyuna futbolun önüne koymayı başarmış, Ülker ve Efes Pilsen maçlarını Galatasaray-Fenerbahçe derbisine tercih edebilmiş bir profildi.

Bunu başarmakta bir futbol ülkesinde oldukça zordu.

 

Futbolun gölgesinden çıkıp basketbolu salonlarda izlemeye başlayan kitle, zamanla basketbolu tam anlamıyla öğrenmeye ve ”salon kültürünü” anlamaya başladı.

Salon kültürü ile futbol tribün kültürü arasındaki farkları görmeye ve kabullenmeye başladı.

Ancak bunu yapabilenler, basketbol maçlarına gelmeyi alışkanlık haline getirmiş, televizyonda dahi lig ve Avrupa maçlarını takip eden ve çeşitli salonlarda bu heyecanı yaşamaya çalışan kişilerdi.

Diğer kısım ise basketbol maçlarına futbol kafasıyla giden, izlediği müsabakayı futbol mantığıyla çözümleye çalışan, tezahüratları futboldan alıntı olan ve basketbol kurallarını bilmeyen kitle oluşturuyor.

Edirne,Uşak,Giresun,Afyon, ve Denizli gibi ekonomik gücü kısıtlı şehirlerde gerileyen futbola karşı öne çıkan ve başarının gelmesiyle artan bir destek ve taraftar sayısı göze çarpıyor.

Saydığım tüm illerde küçük kapasiteli hatta mimarı olarak birbirinin aynı salonlar bulunuyor.

Aslında sadece salonlar değil,içerisindeki taraftar profili de benzer.Futboldan soğumuş ve basketbolun izlemesi daha keyifli olduğunu değerlendiren taraftarlar artık salonları doldurmuş ve şehirlerinin takımlarını desteklemeyi tercih etmişler.

 

Kimi şehir daha yolun başındayken, kimi yılların verdiği birikimle ”salon kültürünü” öğrenmiş.

İşte Edirne, yılların verdiği birikimle basketbolu öğrenmiş ve bundan keyif almış taraftarlarla dolu.

Basket faullerde, üçlüklerde havaya sıçramış ve büyük bir coşkuyla alkışlamış,rakibi ve hakemi nasıl etki altına alacağını öğrenmiş.

Edirne’de de diğer illerde olduğu gibi %80′lik kısım oluşturuyor taraftar profilini.

Ancak bu oranın içerisinde ve hala futbol beyniyle maçlara gelen ve basketbol mantığıyla düşünmeyen azımsanacak bir kitle var.

Futboldan zamanla koparak basketbolu hayatının önemli bir yerine yerleştiren kısım ise asıl örnek modeli oluşturuyor.

Tüm salonlarda olması gereken bu taraftar profili, ne yazık ki futbol mantığına yenik düşüyor.

İşte bu profil Edirne’de oynanan ve rakip takım taraftarlarının geldiği her maçta ortaya çıkıyor ve Edirne’nin ismini kirletiyor.Sadece Edirne değil, Uşak,Giresun ve Denizli’de de aynı örnekler mevcut.

Anlatmak istediğim sadece Anadolu takımları değil dört büyükler ve futbol takımı 1. ligde mücadele eden takım taraftarları da kendi basketbol takımlarının maçlarına giderek ”salon kültüründen uzak” davranışlar ile çeşitli olaylar çıkmasına sebebiyet verebilmektedirler.

En yakın örnekleri Fenerbahçe taraftarlarının Edirne’de,Galatasaray taraftarlarının Uşak’ta yaptığı çirkin hareketlerdir.

Daha çok söylenecek çok şey var.Ancak anlattığım taraftar kitlesi bu yazıyı sonuna kadar okuyabilecek sabra sahip değil.

Yazımı olayın bir diğer boyutuyla bitirmek istiyorum.

Bir arkadaşımın bana sık sık söylediği bir cümle var.

”İstanbul Takımı Tutmak Ekranların En Parlak Yıldızına , Anadolu Takımı Tutmak Mahallenin En Güzel Kızına Aşık Olmak Gibidir !”

Siz siz olun, mahallenin en güzel kızı varken boş hayaller uğruna şehrinize ihanet etmeyin.

Ayrıca sakın unutmayın bir gönülde iki sevda olmaz!

Ozan DALGIÇ

 

Sosyal Ağlarda Paylaş

Share to Google Plus

Comments are closed.